18 Ocak 2008 Cuma

PKK kendi kendini bitiriyor




Türkiye, PKK terörünün başladığı günden beri 25 yılın yanı sıra, on binlerce insanını da kurban verdi. Terör örgütü eylemlerini sözde ateşkes dönemleri dışında hiç durdurmadı. Peki neden bugün tasfiye edilsin ya da kendisini tasfiye etsin? Son aylarda yaşadığımız gelişmeleri arka arkaya sıralayınca bu sürecin ipuçlarını görmek mümkün oluyor…

Güçlü Özgan

Genel kanı sorunun bölgesel olmaktan çıktığı ve etnik bir yapıya dönüştüğü şeklinde. Türkiye içeride ve dışarıda ne anlatırsa anlatsın gerçekler, önyargıların önüne geçememekte maalesef. Ve Güneydoğumuzla ilgili yaşanan sorun artık tüm dünya tarafından “Kürtlerin varlık – yokluk mücadelesi” olarak görülmekte.

Belki bugün tartışılması gereken adı ne olursa olsun sorunun çözümünde Türkiye’nin yalnız bırakılıp bırakılmayacağı olmalı. Çünkü Türkiye’nin bir iç meselesi olarak görülen gelişmeler hakkında Barzani, Talabani gibi isimler bile ahkam kesebiliyorlar. Aslına bakarsanız burada bilerek yer verilen “bile” sözcüğünü kullanarak tarihi bir hataya düştüğümüzü de dile getirmekte yarar var. Daha birkaç yıl önce Türkiye’nin vereceği pasaportlara, örtülü olarak verilen paralara muhtaç olan bu isimleri büyüten, söz ve hatta para sahibi yapan sürecin nasıl işlediğini dikkatlerden kaçırdığımızı itiraf etmekte fayda var. Muhtemeldir ki, bizim bölgesel dengelerdeki değişikliği tanımlama konusundaki tembelliğimiz ya da umursamazlığımız, adı geçen bu isimlerin Türkiye’ye karşı geri adım atmaları için bizi ABD’ye muhtaç hale getirdi. Daha düne kadar Irak’ın Kuzeyine yapacağımız harekatlarla ilgili olarak tehditler savuran Kürt liderler, ABD’nin iplerini çekmesi sonrasında birden susuverdiler.

Buna Irak’ı işgal eden ve yarın bile ne yapacağını bilemeyen müttefikimizin iyi niyetli bir desteği olarak mı bakmalıyız acaba? Yoksa güney sınırımızdaki terör destekçilerini dize getirmek için işgalci güce bel bağlamamıza hayıflanmalı mıyız?

Humeyni devriminden beri başına bela olan İran rejimini zayıflatmak için, ABD’nin ülkedeki Kürt yapıyı ve buna bağlı sorunları kaşımaktan büyük keyif aldığı bilinen bir gerçek. Aynı ABD, Irak’taki PKK’dan bağımsız ama örgütle ilişkili Kürt yapılanmasını da avucunun içerisinde tutmakta. Bunun nimetlerinden de Türkiye az önce anlattığımız şekilde yararlanmakta. Bölgenin mutlak hakimi olmakta kararlı olan süper gücün Türkiye Kürtleri üzerinde de bir etki yaratma konusunda istekli olduğunu görmemek için ise kör olmak gerekiyor.

Ross Wilson’un ilginç mesajı

Geçtiğimiz Kasım ayı sonunda ABD Büyükelçisi Ross Wilson’un basına yansıyan ilginç daveti müttefikimizin istekleri konusunda yeteri kadar ip ucu vermekteydi aslında. Basına kapalı gerçekleşen toplantıya iki ABD Kongre üyesi ile AKP Diyarbakır Milletvekilleri İhsan Aslan, Abdurrahman Kurt, AKP Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Hakpar Genel Başkanı Sertaç Bucak, Katılımcı Demokrasi Partisi Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Diyarbakır eski Milletvekili Haşim Haşimi ile CHP Diyarbakır eski Milletvekili Mesut Değer katıldı.

Toplantı’da nelerin konuşulduğu tam olarak dışarıya yansımasa da, katılımcıların DTP’nin kapatılması, Kuzey Irak Harekatı gibi konular hakkındaki görüşlerinin alındığı öğrenildi. Toplantıdan basına sızan en net bilgi ise Ross Wilson da “PKK ortak düşmanımızdır, tasfiye edilmelidir” mesajını vermesiydi.

Wilson, daha sonraki günlerde ise ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, AKP milletvekilleri Gülşen Orhan, Abdullah Veli Seyda, Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu ve Mehmet Emin Ekmen’i benzer şekilde davet etse de, olaya Başbakan müdahale etmekte geç kalmayacaktı. “Arkadaşlarımın oraya gitmesin doğru bulmuyorum, gerekirse biz sayın büyükelçiyi misafir olarak ağırlayabiliriz” diyen Erdoğan bu konudaki net tavrını da gösteriyordu.

Bu görüşmelere DTP’li vekillerin çağırılmaması son derece ilginçken, birkaç hafta önce benzer bir toplantıda AB ülkelerinin temsilcilerinin DTP’lilere “PKK’dan uzak durun” mesajını verdiklerini hatırlamakta fayda var. Almanya’nın PKK’lı teröristleri Türkiye’ye teslim etmeye başladığını da bir kenara not edelim.

Bu gelişmeler artık Batı’nın PKK’yı gözden çıkardığının, daha açık bir dille Kürt sorunu olarak tanımlanan sorunda PKK’nın ve onun siyasi alandaki gölgesinin taraf olmamasına karar verildiğinin açık mesajı olarak algılanabilir.

Hedef gösterilen Kürt aydınlar

Kim bilir belki de bu tasfiye sürecinin farkında olan terör örgütü yöneticileri de, bugüne kadar hiçbir surette karşısına almadığı aynı etnik kökene sahip oldukları Kürt aydınları da, PKK’dan bağımsız çözüm önerileri ürettikleri ve bu düşünceyi savundukları için “işbirlikçi hain” ve “sözde Kürt” olarak tanımlayıp açık hedef haline getiriyordu. Adı geçen aydınlara destek çıkan bir grup sivil toplum örgütünün, PKK’nın açıklamasına karşılık yayınladıkları bildiri de üzerinde durdukları detaylar son derece ilginç: “PKK üst düzey yöneticilerinden biri olarak bilinen Cemil Bayık'ın yazı ve açıklamalarında, bazı Kürt kökenli insan hakları savunucuları, demokratlar ve bazı siyasetçiler adları da belirtilerek hedef gösterilmiştir. Hedef gösterilen kişiler listesinde, Türkiye'de insan haklarının herkese eşit ve tam olarak sağlanması, demokrasinin ve barışçı çözümlerin hayata geçirilmesi çabalarımızda birlikte olduğumuz arkadaşlarımız da yer almaktadır. Bizler, barış, demokrasi ve insan hakları savunucuları olarak; PKK'dan farklı yaklaşımlarda bulunan, farklı çözümler öneren ve şiddet yöntemlerine karşı çıkanların, adları da açıkça belirtilerek, 'sözde Kürt', 'işbirlikçi ve hain' gibi nitelemelerle düşman ilan edilmelerinin ve tetikçilere hedef gösterilmelerinin ahlaki, siyasi ve hukuki suç teşkil ettiğini bildiriyor, şiddetle kınıyoruz. İster PKK'dan, ister resmi - gayri resmi başka kurum, örgüt ya da kişilerden gelsin, şiddet yoluyla hiçbir sorunun çözülemeyeceğini yıllardır savunuyoruz ve savunmaya devam edeceğiz. Farklı görüş ve düşünceleri nedeniyle, insanların hedef haline getirilmesinin acı örneklerini yaşadık. Yöntemi aynı PKK açıklamasında hedef gösterilenlere yönelik bir saldırı girişimini, hepimize karşı yapılmış olarak değerlendireceğimizi bildiriyoruz; Türk, Kürt bütün yurttaşları, yıllardır barışçı çözüm için çabalayan insanları, kurum ve kuruluşları; hedef gösterilenlerin yanında olmaya, kişilerin yaşam haklarına yönelen şiddete karşı tavır almaya çağırıyoruz.”

AKP’nin Güneydoğu başarısı

AKP’nin son genel seçimlerde Güneydoğu’da ede ettiği başarı da bahsettiğimiz tasfiye sürecinin bir sonucu ya da tetikleyici etkenlerden bir tanesi. Partinin 75 Kürt kökenli milletvekiline sahip olduğu bizzat Genel Başkan tarafından dile getirilmişti. DTP’nin en iddialı olduğu il olan Diyarbakır’dan 4 milletvekili çıkarabilmiş olması, geri kalan 4 vekili de AKP’nin çıkarması nereden bakılırsa bakılsın DTP’nin bir başarısızlığıdır. Çünkü parti kendi kalesinde açık bir yenilgiye uğramıştır. Aslına bakarsanız seçimler öncesi Diyarbakır’da yaptığım görüşmeler de sonucun bu yönde olacağını gösteriyordu. İstanbul’dan gelen bir gazetecinin edindiği bu öngörüden DTP’nin habersiz olmasının imkanı yok. Belki de bu nedenle sadece 4 aday çıkarmakla yetindiler. AKP’nin yaklaşan yerel seçimlerde de benzer bir başarıyı göstermesi muhtemel. Böyle bir başarı da adı bugün DTP olan gelecekte başka bir isimle de karşımıza çıkabilecek olan partinin kesin olarak itibar kaybetmesi anlamına geliyor. Tabi ki temsil ettiği ideolojinin de. AKP’nin bu başarısının altında iki önemli faktör yatmakta. Bunlardan biri ekonomik gelişmeler. Oturduğumuz bir kahvede, bir Diyarbakırlının söyledikleri hala kulağımda, “4 yıl önce de şekerin çuvalının fiyatı, bugünkü kadardı”. Kim ne söylerse söylesin AKP’nin açık ya da örtülü şekilde dile getirdiği dini söylemler de başarının bir diğer faktörü. Bölgeyi az çok tanıyanlar bilir ki, Güneydoğulunun etnik aidiyet duygusu çok güçlüdür. Ama ondan daha güçlü olan dini aidiyetidir. Ekonomik sorunlar, terör olaylarının getirdiği izole bir yaşam ve bunları çözeceğini söyleyen İslami söyleme sahip bir parti. Üstelik Kürt sorunu tanımlamasını da kullanmaktan kaçınmıyor. Bölgede PKK’nın elini zayıflatacak başka bir ortam düşünülebilir mi?
Yaşanan tüm bu gelişmelere bir başka pencereden de bakmak mümkün. Tüm terör örgütleri şiddeti bir araç olarak benimserler. Asıl amaçları ideolojilerini duyurup, sonradan mücadelelerini siyasi arenaya taşımaktır. Tarih bunun örnekleriyle dolu. ABD’nin de açık desteğini alan bir Türkiye’ye karşı bölgede daha fazla direnmenin anlamsız olduğunu, silahlı mücadelenin artık kendisini kendi zeminine bile anti patik göstereceğini anlayan terör örgütünün kendi kendisini tasfiye sürecine sokmuş olması da muhtemel. Elbette bunda Washington-Brüksel hattında alınan kararlar da etkilidir.

Hiç yorum yok: