18 Ocak 2008 Cuma

İran namlunun ucunda



Amerika İran’ın ensesinde. Tüm dünya ABD’nin Irak ve Afganistan benzeri bir operasyon yapıp yapamayacağını tartışıyor. ABD’deki düşünce kuruluşları ise tüm çabalarını İran konusunda ne yapmalıyız konusu üzerine yoğunlaştırmış durumda. Bundan ik sene önce şimdiki ABD Savunma Bakanı Gates ve Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapmış olan Brzezinski’nin başkanlığında hazırlanan İran’ın Zamanı Geldi başlıklı araştırma raporu, süper gücün gelecekteki İran politikası konusunda da ip uçları veriyor. Brzezinski ile bu politikaları ve Türkiye’nin üstleneceği rolü konuştuk.

Güçlü Özgan

ABD Başkanının ülkede yapılan son seçimlerde uğradığı büyük oy kaybı e snatodaki Cumhuriyetçilerin çoğunluklarını kaybetmesi, ABD halkının Bush yönetiminin Irak ve Afganistan politikalarına karşı olan tavrının bir göstergesi olarak görülüyordu. Bu yenilgi edeniyle, bu ülkelere yönelik olarak yapılan operasyonların baş aktörü olarak görülen Savunma Bakanı Donald Rumsfeld koltuğundan oluyordu. Rumsfeld’den boşalan koltuğa
Nispeten daha ılımlı politikalar benimseyen eski CIA Başkanı Robert Gates oturuyordu. Daha önce Baba Bush’un ekibinin önde gelen isimlerinden birisi olan Gates ile ABD politikalarında radikal değişiklikler beklemenin hayalcilik olarak değerlendiriliyor. Ama bu ‘yeni’ ismin Bush’a az da olsa nefes aldıracağı kesin. Irak’taki askerlerini geri çekmeye hazırlanan hazırlanan ABD’nin yeni hedefi ise İran. İran’ın elindeki nükleer teknolojinin silah üretiminde kullanılacağı endişesini taşıyan ABD, bu iddiasıyla tıpkı Irak’ta yaptığı gibi İran’ı da köşeye sıkıştırma politikası güdüyor. Peki gelecekte Gates ile bu ülkeye yönelik olarak uygulanan politikalarda nasıl manevralar izleyeceğiz? Bu manevralarda Türkiye’ye biçilen rol ne olacak? ABD’nin yeni bir işgal planı olacak mı? Bütün bu soruların yanıtı 2004 yılında şimdiki Savunma Bakanı Robet Gates ve Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanı olan Dr. Zbigniew Brzezinski’nin yönetimindeki bir ekip tarafından hazırlanan “İran’ın Zamanı Geldi” başlıklı çalışmada yer alıyor. Çalışma, Profil yayınevi tarafından “İran’ın Zamanı Geldi başlığıyla Türkçe’ye çevrilip geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Biz de ABD’nin yeni Savunma Bakanı ile birlikte çalışmanın altına imza atan Brzezinski ile İran politikasının gelecekteki seyri konusunda konuştuk.

Gates’in Savunma bakanlığı koltuğuna oturmasıyla ABD’nin İran politikalarında nasıl bir değişiklik süreci yaşanabilir?

Mutlaka olacaktır. İran’la siyasi bir diyalog kurmak için, İran’ın nükleer hırsı ve bölgedeki ihtilaflara karışması gibi sorunların çözüme kavuşması beklenmemelidir. Bunun yerine, seçici bir siyasi ilişki sürecinin başlatılması, potansiyel olarak bu ayrılıklara hitap edecek bir yol sunulmaktadır. Tıpkı ABD’nin bir yandan iç ve dış politikalarının belirli yönlerine kuvvetle karşı çıkarken Çin ile yapıcı bir ilişkiyi koruması gibi (ve daha önce Sovyetler Birliği ile yaptığı gibi), Washington bir yandan sakıncalı politikalarına karşı mücadele ederken, ortak çıkar noktalarını bulmaya hazır olarak İran’a yaklaşmalıdır. Tahran’la nihayetinde gerçek bir uzlaşma sadece nükleer silahlar, terörizm ve bölgesel istikrar konularını içeren ABD’nin en önemli kaygılarında anlamlı bir ilerleme olduğu bir ortamda oluşabilir.

Bu raporda, ilişkilerin sınırlı da olsa geliştirilmesi gerektiğini, İran’da rejimin yıkılmasının neredeyse imkânsız olduğu belirtiliyor. Size göre ABD yönetimi bu anlayışını benimseyecek midir?

İran ve Birleşik Devletler arasındaki çözümlenmemiş ihtilafları kapsamlı olarak çözüme kavuşturacak “büyük bir anlaşma” gerçekçi bir hedef değildir ve böyle bir hedefin peşinden gitmenin, Washington’un temel çıkarları açısından, yakın gelecekte bir gelişmeye vesile olması mümkün görünmemektedir. Bunun yerine ABD ve İran’ın çıkarlarının birleştiği noktalarda İran’la seçici bir ilişki kurulmasını ve bu ilişkiyi giderek artırarak iki hükümeti bölen sorunların daha geniş bir alana yayılmasını durdurmayı önermekteyim.

Bugünkü ABD yönetiminin, İran’ı işgal ya da rejimini değiştirme gibi açık bir planı var mı?
ABD yönetiminin İran’da rejimi değiştirmek istediği muhakkak. Ama ben şunu öneririm: ABD, İran’da bir rejim değişikliğine dayanmadan demokrasiyi savunmalıdır, çünkü bu milliyetçi hassasiyeti uyandırarak, mevcut rejime karşı olanların dahi rejimi savunmaya geçmelerine neden olacaktır. ABD hükümeti söylem ve politikalarını, İran’ın içeride daha güçlü demokratik kurumlar kurmasını ve dışarıda diplomatik ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesini teşvik edecek siyasi bir değişimi desteklemeye odaklamalıdır. İvedi bölgesel ve uluslararası konulara hitap etmek için mevcut hükümetle ilişki içerisinde olmak, ABD’nin bu amaçlar için verdiği destekle çelişmek durumunda değildir; aslında akılcı bir şekilde yürütülecek olan ilişkiler İran’da değişim olasılığını artıracaktır.

Bundan sonra İran’a karşı nasıl bir politika izlenmelidir?
Bu soruya şöyle cevap verebilirim: Tahran’a yönelik ABD politikaları cezai önlemler kadar teşvik edici unsurlar da içermelidir. ABD’nin kapsamlı, tek yanlı yaptırımlara olan inancı İran’ın davranışını değiştirmede başarılı olamamıştır ve güç tehdidi dışında Washington’u İran hükümetine karşı daha büyük bir baskı unsurundan mahrum bırakmıştır. İran’ın içeride ve dışarıdaki politika seçeneklerini şekillendirmede ekonomik çıkarlarının giderek daha çok önem kazanan rolü göz önünde bulundurulduğunda, Birleşik Devletlerle ticari ilişki olasılığı Washington cephesinde güçlü bir araç olabilecektir.

Yaşanan Irak deneyimi, bu konuda izlenecek yolda taktik değişikliklere neden olabilir mi?

ABD’nin İran’ın yanı başında Afganistan ve Irak’a askeri müdahalesinin bölgedeki jeopolitik görünümü değiştirdiğine inanmaktayım. Bu değişimler, hem Birleşik Devletler’e hem de İran’a, öncelikle bölgesel istikrar gibi ortak çıkarları içeren konular; ve terör ve nükleer silahların yayılması gibi zor konularda karşılıklı faydaya dayanan bir diyalogun başlatılması için yeni teşvik edici unsurlar sunabilir. İran’a yönelik en anlayışlı politikanın dahi İran’ın inatçılığı yüzünden sonuçsuz kalabileceğinin de farkındayız.

Size göre ABD’nin İran içerisindeki muhalif gruplarla olan ilişkisi ne düzeyde?

ABD’nin sadece İran’la değil dünyanın her devletindeki muhalif gruplarla ilişkisi vardır. ABD, İran halkı ve dünyanın geri kalanı arasında siyasi, kültürel ve ekonomik bağları genişletecek önlemler almalıdır. Bu amaçla ABD, İran’da devreye sokmak için sivil toplum kuruluşlarını yetkilendirmeli ve İran’ın Dünya Ticaret Örgütü ile katılım müzakereleri başlatma başvurusuna onay vermelidir. İran’ın tecrit edilmesi, sadece halkının daha demokratik bir hükümet için devam etmekte olan mücadelesini geciktirir ve dünyanın geri kalan kısmına karşı gelmeyi nasihat eden uzlaşma karşıtlarını güçlendirir. İran’ı resmi kurumsal yükümlülüklerle birlikte halklar arasındaki iletişimi genişleterek uluslararası topluma kaynaştırmak, ülke içinde iyi bir yönetim taleplerini şiddetle artıracak ve yurt dışında macera arayışlarına yeni sınırlamalar getirecektir.

Gates, Irak politikalarında bir değişiklik taraftarı mı?

ABD, Irak’ta çok yanlış işler yaptı. Şu anda orada bir kaos olduğu doğrudur. Amerikan askerleri hemen Irak’tan çekilmemelidir. Zaten böyle bir durum başarısızlık olarak algılanır. Ama ABD yönetimi bölge ülkelerini- Suriye, İran vb- çözüme ortak etmelidir.

Böyle bir değişiklik olacaksa, Türkiye’den beklentiler ne düzeyde olacaktır?

Türkiye bölgenin en önemli ve tek demokratik Müslüman ülkesi. Amerika Türkiye’yi hiçe sayamaz. Hem Ortadoğu barışında hem de Irak’taki karışıklıkların halledilmesinde Türkiye’ye aktif roller düşüyor.

Türkiye’den bir destek istendiğinde doğal olarak, Türkiye PKK konusunu masaya getirecektir. ABD, PKK’nin Kuzey Irak’taki faaliyet alanının daraltılması ya da ortadan kaldırılması yönünde bir destek verebilir mi?

ABD’nin PKK konusunda daha somut adımlar atması şart. Yukarıda da söylediğim gibi ABD Türkiye’yi hiçe sayamaz. Bu konunun bir şekilde halledileceğini düşünüyorum. ABD ile Türkiye arasındaki ilişki PKK yüzünden bozulmaz.

Türkiye kamuoyunun ABD ve bölgede izlediği politikalara karşı olumsuz bir bakış açısı bulunuyor. Bu durumu değiştirmek için ABD ne yapmalı?

Bu çok normal. ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinden sonra böyle bir tepki gayet normal. Ama bu durum hep böyle süremez. Amerika’nın bu durumdan kurtulabilmesi için bölge ülkeleriyle diyalogunu artırması lazım.

ABD’nin Ortadoğu’da gerçekten barış istiyorsa ne yapması gerekir?

Birleşik Devletler, Ortadoğu barış sürecinde aktif rol almalı ve önde gelen Arap devletlerini hem süreç açısından hem de kesin bir anlaşma sağlamak için samimi ve sağlam destek sağlamaları için taahhüt vermeye zorlamalıdır. Barışa yönelik bir ilerleme olmadığında, İran’ın İsrail karşıtı kışkırtıcılığı ve faaliyetleri gelişmektedir. Terörist gruplara yardım akışını kesecek çabalar, devam etmekte olan şiddet döngüsüne anlamlı bir alternatif sunacak adımlarla birlikte yürütülmelidir. Arap-İsrail barışını sağlamak amacıyla Washington tarafından yürütülen ciddi çabalar, bölgedeki radikal akımları eninde sonunda engelleyecektir.

Peki, ABD size göre İran’a yönelik politikalarında somut olarak ne yapmalıdır?
Raporda belirtmiştim, ama kısaca şöyle özetleyebilirim:

ABD, İran’a bölgesel istikrarı ilgilendiren belirli konularda doğrudan diyalog önermelidir. Bu, 11 Eylül saldırılarından sonraki on sekiz ay boyunca Tahran’la yürütülen Cenevre izleme müzakerelerinin yeniden başlatılmasını ve geliştirilmesini gerektirmektedir. Diyalog, Irak ve Afganistan’ın merkez hükümetleri içerisindeki otoriteyi sağlamlaştırma ve ekonomilerini tekrar inşa etme sürecine İran’ın yapıcı katılımını teşvik etmek üzerine yapılandırılmalıdır. İran’la düzenli bir temas ayrıca İran’ın faaliyetleri ve her iki ülkenin mücadele eden güç merkezleriyle ilişkisi hakkındaki endişelere yönelik bir kanal sağlayacaktır. Uzlaşma için daha önceki ABD yönetimlerinin önerdiği detaylı bir yol haritasına göz dikmek yerine, İran ile resmi bir diyalog belirlemek için yürütme organı daha basit bir mekanizma taslağı hazırlamayı düşünmelidir. ABD-İran ilişkisinin parametrelerini belirlemek, diyalog için amaçları oluşturmak ve her iki tarafta seçmenlere güvence vermek için Birleşik Devletler ve Çin arasında imzalanan 1972 Şangay Bildirisi doğrultusunda temel bir ilkeler bildirgesi geliştirilebilinir. Böyle bir bildirgeyi tasarlama çabaları yapıcı bir odak kazandıracak ve ciddi ancak aynı zamanda gerçekçi iki taraflı bir diyalog sağlayacaktır. Bu çabanın bir açmazla sonuçlanması, belirli konularda diyalog seçeneğini engellememelidir.

ABD, İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda ne yapmalı?

ABD, İran’ın nükleer programıyla başa çıkabilmek için Avrupa’daki müttefikleri ve Rusya ile yakın bir koordinasyon içerisinde bulunarak, daha odaklı bir strateji uygulamalıdır. İran, Ekim 2003’te verdiği tüm zenginleştirme ve tekrar işlemeyle ilgili faaliyetlerini askıya alma taahhüdünü yerine getirmek konusunda zorlanmalıdır. Bu askıya alma yürürlükteyken, Birleşik Devletler ve uluslararası topluluğun diğer üyeleri nükleer soruna daha kalıcı bir çözüm sunacak bir anlaşmanın çerçevesini çizmek için İran ile birlikte çalışmalıdır. Bu tür bir anlaşma, İran’ın uranyum zenginleştirme ve diğer yakıt atıklarını değerlendirme olanaklarından tamamen feragat etmesi ve nükleer programının barışçıl niyetini teyit etmesi amacıyla genişletilmiş bir teminat olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun Ek Protokolü’nü onaylayacağı teminatını içermelidir. Bunun karşılığında ABD, İran’ın sivil nükleer programına yönelik itirazlarını kaldırmalı ve İran nükleer silah üretmeme vaadine bağlı kaldığı sürece, Tahran’ın nükleer güç reaktörleri için makul piyasa fiyatından yakıt alabileceğine dair çok uluslu teminatlara onay vermelidir. Anlaşma ayrıca her iki tarafı da, İran’ın Avrupa Birliği ile süregelen müzakerelere paralel bir diyalogla siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi sözüyle bağlamalıdır.

Xxx

Brzezinski kimdir?

1928’de Polonya’da doğdu. Babası diplomat olduğu için Fransa, Almanya ve Kanada’da yetişti. McGill University’de siyaset bilimi dalında lisans, Harward’da yüksek lisans ve ardından Harward’da hocalık yaptı, Colombia Üniversitesi’nde komünist akımları inceleyen bir enstitüye (The New Institute on Communist Affairs) başkanlık etti. 1958’de Amerikan vatandaşı oldu. 60’lı yıllarda Kennedy ve Johnson’ın kadrolarına danışmanlık yaptı. Sovyetler’e yönelik sertlik yanlısı politikalarıyla sivrildi. Başkan Johnson’ın Doğu Avrupa’ya dönük ‘köprü’ siyasetinin mimarı da oydu. Johnson yönetiminin sonlarına doğru başkan yardımcısı Hubert Humphrey’in dış politika danışmanlığını yaptı. 1973’te, halen bile dünyayı yöneten en büyük gizli oluşumlardan biri olduğuna inanılan Trilateral Commission’un ilk yöneticisi oldu. Komisyonun üyelerinden biri de 1974’te başkanlık için aday olan Carter’dı. Nixon-Kissinger ikilisinin dış politika tarzını eleştiren Brzezinski, önce Carter’ın dış politika danışmanı, 1976’daki seçim zaferinin ardından da ulusal güvenlik danışmanı oldu. Amerika-Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde ve Sovyetler’le nükleer silahların kontrol altına alınmasına dönük girişimlerde etkin oldu. 90’larda kaleme aldığı ‘Büyük Satranç Tahtası’ isimli eserinde dünyanın mevcut dengesi ve gelecekte olabilecekler hakkında ilginç ipuçları vermiş, daha o zamandan Amerika’nın Afganistan’ın bulunduğu bölgeye askerî yığınak yapması gerektiğini vurgulamıştı.

Hiç yorum yok: