18 Ocak 2008 Cuma

ASALA ve PKK ne zaman ortak eylem kararı almıştı?


Yayınladığı yeni kitabında PKK ve ASALA’nın 1980’li yıllarda aldıkları ortak eylem planının detaylarına yer veren Ercan Çitlioğlu, ayrıca ASALA’nın bitiriliş öyküsünün bilinen kahramanları hakkındaki kirli bilgileri de temize çekiyor. Terör uzmanı Çitlioğlu’nun, PKK’nın tasfiye sürecine girdiği yönündeki görüşleri ise son derece dikkat çekici.

Güçlü Özgan

ASALA, 70’li yılları sonu 80’lerin başında Türkiye’nin başındaki en ciddi belalardan bir tanesiydi. Tıpkı PKK’nın bugün olduğu gibi… Ama bu iki terör örgütünün geçmiş dönemde açık bir dayanışma içerisinde olduğu hatta Türkiye’ye karşı ortak eylem kararının altına imza attıkları çok az bilinen bir gerçek. Türkiye’nin terör konusunda sayılı uzman isimlerinden birisi olan Ercan Çitlioğlu’nun kaleme aldığı “Ölümcül Tahterevalli: Ermeni ve Kürt Sorunu” adlı kitapta kanı hedef alan bu iki örgütün ilişkisi kuşku götürmez delillerle ortaya konuluyor. Çitlioğlu’nun kitabında altı kalınca çizilmesi gereken bir bölüm daha var. Burada ise “ASALA’yı kim bitirdi” sorusu tüm önyargılardan uzak, çıplak gerçeklerle yanıtlanırken, Abdullah Çatlı’yı devşiren “MİT görevlisiyle” yapılan detaylı bir söyleşiye de yer veriliyor.

Ercan Çitlioğlu her iki örgütün iddia ve amaçları arasındaki benzerlikleri anlatırken şu bilgileri veriyor:

Her ikisi de Marksist ideolojiye sahip olduğunu gizleme gereğini duymayan ASALA ve PKK'nın, amaç ve söylemleri arasında -etnik ayrılıkları dışında- bir fark yok gibi.

İdeolojik birlikteliklerinin dışında ASALA ve PKK'nın iddia, istek ve amaçlarına bakıldığında bunların büyük ölçüde örtüştüğü görülüyor.

ASALA ve başka adlar altındaki Ermeni terör örgütlerinin iddia ve amaçları şöyle:

"1- Türkiye 'nin işgali altında olduğunu ileri sürdükleri ve Doğu ile Güneydoğu Anadolu'nun çok büyük bir bölümünü kapsayan topraklarının (anayurtlarının) Ermenilere geri verilmesi,

2- Türklerin 1915-1923 yılları arasında uyguladıkları ve 1.5 milyon masum Ermeni'nin hayatını kaybettiği soykırımı ve soykırım kurbanlarına karşı Türkiye'nin hukuki sorumluluklarının kabul etmesi,

3- Türkiye'de yaşayan Ermeni topluluğunun üzerindeki sosyal, kültürel ve siyasi baskıların sona erdirilmesi.

PKK ve yandaşı diğer kurumların iddia ve amaçları ise şöyle sıralanıyor:

"1- Türklerin işgali altında olduğu ileri sürülen Kürtlere ait bir bölüm toprakla (Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun, Botan ve Amed eyaletleri olarak adlandırılan bölümü), Suriye ve İran 'ın da işgalettiği Kürt topraklarının kurulacak bağımsız Kürdistan Devleti 'ne geri verilmesi,

2- Osmanlı döneminde Kürtlere uygulanan feodal ve militarist politikaları aynen sürdüren Türkiye Cumhuriyeti'nin, uyguladığı etnik kimliği yok etmeye yönelik baskıcı politikalarına son vermesi,

3- Türkiye'de yaşayan Kürtlere sosyal, siyasi ve kültürel haklar tanınması"

Her iki terör örgütünün amaçları ile Türkiye'den talepleri, ASALA 'nın 1915 'te yapıldığı ileri sürülen soykırımın tanınması dışında bütünüyle aynıdır. Üstelik Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu, hem ASALA hem de PKK tarafından Türkiye'den talep edilmekte.

ASALA, yeterli tabana sahip olmadığı için eylemlerini Anadolu'ya taşıyamadığını belirtmekte ve mücadelelerini Türk topraklarına yayabilmek için yeterli tabana sahip olan Kürtlerle işbirliği yapmaları gerekliliğini açıktan seslendirmekte.

Her iki örgüt de propagandalarına, anayurtlarının Türkler tarafından işgal edilmiş olmasını ve gerek Ermeniler gerek Kürtlerin siyasal, sosyal, kültürel haklarının kısıtlamalar altında bulunmasını temel almışlardır.

ASALA ve PKK'nın 1980'li yıllarda doruk noktasına ulaşan eylem grafiğine bakıldığında; Ermenilerin eylemlerini üçüncü ülkelerde yoğunlaştırarak davalarına ilgi çekme ve seslerini duyurma çabası içinde oldukları, PKK'nın ise sahip olduğu tabandan yararlanarak eylemlerini Türkiye içinde yoğunlaştırmasına yönelik taktik bir uygulama görülmekte.

Ortak eylem kararı…

Bu iki örgütü birbirine yaklaştıran ana unsurların, amaçlarındaki paralellikler olduğu görüşünü savunan Çitlioğlu, PKK ve ASALA’nın ortak eylem kararını almaları sürecini ise anlatırken şu bilgilere yer veriyor:

Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Suriye’nin desteğini alan Ermeni ve Kürt örgütler arasında başlarda amaç benzerliği ile başlayan yakınlaşma sonradan eylem birliğine kadar uzanır. Her iki örgüt 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sayda kentinde Marksist nitelikli bir örgüt olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin lideri olan Kudüslü Ortodoks bir aileden gelen George Habbaş’a bağlı silahlı gerillaların koruması altında bir araya gelirler. Burada bir deklarasyon imzalanır. Buna göre işgal altında olduğunu iddia ettikleri bölgelerdeki, Türk hedeflerine birlikte saldıracaklardır. Hatta daha da ileriye gidip, kurtarılacak topraklar üzerinde kurulacak yeni devlet de “Ermeni-Kürt federe devleti” adını taşıyacaktır.

Bakın bu deklarasyonun detayları istihbarat raporlarına nasıl yansıyordu:

"ASALA ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin düzenlediği toplantıya çağrılı basın mensuplarını, dar bir sokakta bulunan iki katlı binanın girişinde sarışın genç bir erkek karşılayarak, toplantının gerçekleşeceği üst kattan salona çıkarır. Sokağın girişi Habbas 'ın gerillaları tarafından kapatılmış, kimsenin geçişine izin verilmemektedir.

Salona giren gazetecilerin gözüne ilk olarak duvarlarda asılı Türkçe, Ermenice ve Kürtçe afişler çarpar. Afişlerde başı poşulu, havaya kaldırdığı sol kolunu yumruk yapmış bir genç, elinde tuttuğu Kalaşnikofu havaya kaldıran yüzü maskeli bir kişi göze çarpmakta, afişlerin altında 'direniş ve dayanışma' sözcükleri yer almaktadır.

Salonun penceresiz duvarının kenarında hazırlanan masada ikisi kadın 14 kişi oturmaktadır. İlk sözü, kendisini ASALA temsilcisi olarak tanıtan 30 yaşlarında, esmer bir kişi alır:

'... Savaşçılarımız çok yalan bir gelecekte Kürt savaşçılar ile yan yana geleceklerdir. Bu, faşist Türk rejimine karşı en büyük silahımız olacaktır. Biz, Tür1dye dışında iken 'Türk Ermenistanı kurtarmamız mümkün değildir.

Ermenistan 'ı, Kürt savaşçı kardeşlerimizle birlikte kurtaracağız ve çok yalanda varlığımızı işgal edilmiş Ermenistan'ın en iç noktalarında göstererek kanıtlayacağız. Bu, ASALA'nın atacağı gelecek adımdır...'

Bu söylev ve taktik açılımdan sonra PKK temsilcisi söz alır. Ancak Kürt olduğunu söyleyen bu kişi Kürtçe değil, Türkçe konuşmakta ve konuşması kendisini gazeteci olarak tanıtan Levon Yergenian adlı bir Ermeni tarafından İngilizceye çevrilmektedir.

Kürtçe değil Türkçe konuşmayı yeğleyen PKK temsilcisi, Kürdistan İşçi Partisi'nin 1975'te kurulduğunu ve 1978 yılında bugünkü adı altında eylemlerine başladığını, ilk eylemlerini 30 Mart 1980'de Mardin'de gerçekleştirdiklerini anlatır.

PKK temsilcisinin iddia ettiğine göre Mardin'de bir askeri konvoyu pusu ya düşürerek 30 askeri öldürmüşlerdir. (Böyle bir eylem olmamıştır.) Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile aralarında bir benzerlik olmadığını özellikle vurgulayan temsilci, amaçlarının 'Türk Kürdistanı'nın bağımsızlığını sağlamak olduğunu belirtir.

PKK ve ASALA'nın, Sidon'da imzaladıkları, Türk hedeflerine karşı ortak eylem kararını içeren deklarasyonda ilginç olan, bu iki terörist kuruluşun Türkiye'nin işgali altında olduğunu ileri sürdükleri topraklarını kurtardıktan sonra, kuracakları devletin adı, yapısı ve sınırları üzerinde de anlaşmaya vardıklarının yer almasıdır.

Toplantının sonunda PKK ve ASALA temsilcileri, davalarına verdikleri destek için Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi 'ne teşekkür ederek, deklarasyonu imzalarlar... Rum-Ermeni-Kürt troykası bir kez daha sahnededir..."

PKK ve ASALA 'nın üzerinde anlaşmaya vardıkları devletin adı "Ermeni-Kürt Federe Devleti" olacak, Doğu Anadolu, federe devletin Ermeni sektöründe, Güneydoğu Anadolu ise Kürt sektöründe kalacaktır.84 Nitekim 5 Aralık 1981 'de, AKSA ile UASE arasında, Londra'da Imperial College'da düzenlenen "Ermeni-Kürt Devleti" konulu konferansta AKSA adına yapılan konuşmada da aynı görüşler dile getirilmiştir.

1981 yılında, Londra'da düzenlenen toplantıda Kürt ve Ermeni öğrenciler, gençliklerinden kaynaklanan duygusal bir yaklaşımla, aynı topraklar üzerinde hak iddia etmelerine bir çözüm üretmeye çalışırlarken, 1919 ve 1920'lerin gündeminde de yer alan aynı arayışların başarıya ulaşamadığını unutmuş görünüyorlardı.

ASALA ve PKK arasında ortak eylem deklarasyonunun açıklanmasından bir süre sonra, 7 Ağustos 1982'de, ASALA ilk kez Türk toprakları üzerinde bir eylem gerçekleştirir. Bazı radikal Filistinli örgütler ile Suriye'den yardım aldıkları sonradan açığa çıkarılan Levon Ekmekcian ve Zohrap Sarkisian adlı iki terörist, Ankara Esenboğa Havalimanı'na baskın düzenleyerek dış hatlar bekleme salonundaki yolcuların Üzerine bomba atıp otomatik silahlarla ateş açarlar. Olayda 9 kişi yaşamını yitirir, 72 kişi yaralanır. Sarkisian olay yerinde polis tarafından vurularak öldürülür. Sarkisian 'ı vuran Londra Büyükelçiliği’nde iki yıl koruma amirliği yapan, Esenboğa Havalimanı Emniyet Müdürü ve baskında kendisi de yaralanan Mehmet Kahya'dır.

Yaralı olarak yakalanan Ekmekcian yargılanır ve idam cezasına çarptırılır. Hüküm, 29 Ocak 1983'de Ankara'da infaz edilir.

ASALA sözcüsü Kaytzer dergisi, Levon Ekmekcian'ın idamını Şubat 1983 sayısında şöyle duyurur: "... Şimdi dünya kamuoyu, Türkiye 'nin faşist yapısını anlayarak, ezilmiş Ermeni ve Kürt halklarına, insanlık onurları ve temel haklarını yeniden kazanmaları için yardım etmelidir. Kahrolsun Türk Devleti ve onun NATO müttefikleri! Yaşasın Ermenistan ve Kürdistan halklarının ortak mücadelesi... "

Bu ortak eylem kararı, ASALA Militanlarının Kuzey Irak’taki PKK kamplarında aldıkları eğitimlerle hayata geçer. ASALA’nın, PKK ile işbirliğinin bir delili de merkezi Washington’da olan “Ermeni Halk Hareketi”nin 31 Mayıs 1983 tarihinde bir dergide yayınladığı mesajda gizlidir. Mesajda, ASALA militanlarının PKK’lılarla birlikte nasıl savaştıkları, Türkiye’nin Kuzey Irak’a düzenlediği bir harekatı kınamak amacıyla yayınlanan şu çarpıcı metinle anlatılmakta: “Faşist Türk saldırısının Kuzey Irak’ta başladığı andan şimdiye kadar 22 devrimcimizi kaybettik. Kuvvetlerimizin bir bölümü, Kürt devrimcilerle verdirmiştir…”

Kitapta bu örneklerin dışında, onlarca istihbari bilgiye yer veriliyor. Bunların hepsi dikkatle okunduğun PKK ve ASALA arasındaki organik bağ çok daha net şekilde ortaya çıkıyor.

Çitlioğlu, ASALA’nın Türk istihbaratı tarafından bitiriliş öyküsüyle ilgili bugüne kadar ortaya atılmış, kendi tanımlamasıyla bir çok kirli bilgiyi de temize çekiyor. Bazı efsaneleri bitirecek nitelikteki bu bilgiler. Örneğin Çatlı’yı MİT’e devşiren ve Mete olarak bilinen istihbaratçının bizzat Çitlioğlu’na anlattıkları son derece ilginç. Çatlı’nın böyle bir geçmişi olmadığı halde, ordudan ayrıldığını zannettiği için “albayım” olarak seslendiği Mete Bey, Çatlı’nın daha çok istihbarat ve lojistik anlamda değerlendirdiklerini söylüyor. Ayrıca, kendisiyle kurdukları ilişkide paranın hiçbir zaman konu edilmediğini, Çatlı’nın vatansever, ülkesine bağlı, saygılı birisi olduğunu da belirtiyor. Mete Bey’e göre Çatlı, bazı küçük operasyonlarda görev aldı ve başarılı da oldu.

Çitlioğlu’nun verdiği bilgilere göre, ASALA’nın özellikle Fransa’daki birkaç bombalama sonrasında bitirildiğini düşünmek büyük yanlışlık. Bitirici operasyon; Belçika, Hollanda, Avusturya, Almanya, Lübnan ve Yunanistan gibi ülkeleri de içine almıştır.

Bu bilgilerin ışığında sorularımızı yönelttiğimiz Ercan Çitlioğlu, sadece dünün değil bugünün terör olaylarını da değerlendirdi:

ASALA zannedildiği gibi adı bilinen kahramanlarca mı bitirildi?

Ercan Çitlioğlu: ASALA’nın ortadan kaldırılması sadece örtülü operasyonlara bağlı bir konu değil. Konjonktürün gereği olarak da ASALA kendisini tasfiye durumunda kaldı. Operasyonlar bu süreci hızlandırdı. Söz konusu operasyonları kimlerin gerçekleştirdiği konusunda bir bilgi kirliliğinin ya da spekülatif bilgilerin ortaya çıkmasındaki nedenlerden bir tanesi devlet kurumlarının yaptıkları operasyonları açıklama özgürlüğüne sahip olmamaları. Esasen bu operasyonların da açıklanmaması gerekir. Bu bahsettiğim boşluk ortamında kendilerine bir pay çıkarmak isteyenler veya kamuoyunda sansasyon yaratmak isteyenlere de bir anlamda meydanı açmış oluyorsunuz. Ortaya atılan bilgileri devlet olarak doğrulamak ya da yalanlamak olanağına da sahip olmuyorsunuz. Bu sürecin sonunda da ortada dolaşan kirli bilgiler bir süre sonra doğru olarak algılanıyor. Burada adı geçen kişiler de toplum tarafından kahraman olarak anılıyor.

Ermeni soykırımı konusunda sıkıştırılan Türkiye’nin karşısına ASALA gibi bir örgüt çıkar mı?

Önümüzdeki süreç içerisinde ASALA benzeri bir örgütlenmenin ortaya çıkabileceğine çok ihtimal vermiyorum. Çünkü ASALA’nın eylemlerini gerçekleştirdiği dönemle bugünkü süreç birbirinden çok farklı. O dönemde bağımsız bir Ermenistan yoktu. Dolayısıyla ASALA’nın mücadelesinin temelinde bağımsız bir Ermenistan’a ulaşmak ve işgal altında olduğunu iddia ettikleri toprakları geri almak gibi bir düşünce vardı. 1991 yılında Ermenistan kurulunca, ASALA’nın elinden bağımsız bir devlet argümanı çıkmış oldu. Siyasi amacı olan her terör örgütü siyasal amacını, ideolojisini şiddet eylemleri ile duyurduktan sonra olayı siyasal platforma aktarır. ASALA bunu yapmıştır. 1915 yılında Ermenilere karşı bir soykırım gerçekleştirildiği şeklindeki inanışın yayılmasını sağlamıştır. Türklerin böyle bir soykırım yaptıkları kanaatinin yerleşmesinden sonra herhangi bir terör eylemi gerçekleştirmeleri gerekmiyor.

Türkiye’nin bu konuda “arşivlerimizi açtık gelin beraber bakalım” demesi kendini anlatabilmesi için yeterli mi?

Ben bu yöntemin de yeterli olacağını zannetmiyorum. Ermeni soykırımı iddialarında gerçeklerle görüşlerin yer değiştirdiği bir süreci yaşıyoruz bugün. Gerçek, böyle bir soykırımın asla gerçekleşmediğidir. Ama dünya kamuoyundaki yaygın görüş bunun yapılmış olduğudur. Görüşlerin gerçeklik kazandığı bir süreç yaşandığı için siz çıplak gerçekleri açıklasanız bile dünya artık bunları kabul etmeye hazır değildir. Bu durumun değişeceğine de inanmıyorum. Çünkü Türkiye bu konuda kendini anlatmak için çok değerli bir 60 yılını pasif kalarak kaybetmiştir.

ASALA’yı yaratan etmenler ortadan kalksa da, benzer amaçları güden ve bir zamanlar eylem birliği yaptığı PKK varlığını sürdürüyor…

Uzun zamandır yakın bir gelecekte PKK’nın tasfiye edileceğini iddia ediyorum. Bana göre bu süreç başlamış durumda. ASALA ile PKK’yı karşılaştırdığımız zaman, ki bunların geçmişte imzaladıkları ortak eylem beyannameleri var, PKK’nın da ASALA gibi siyasi amaçları olan ve bunları gerçekleştirmek için şiddet kullanan bir terör örgütü olduğunu görüyoruz. 25 yıldır da şiddet kullanıyor. Ama artık Türkiye’nin 25 yıl önceki Türkiye olmadığını, bir de artık sorunun bir PKK değil Kürt sorunu olarak algılandığını düşündüğünüz zaman PKK’nın da yavaş yavaş şiddet kullanma yoluyla amaçlarına ulaşma misyonunun sona ermekte olduğunu görüyoruz. Çünkü siyasal amaçlı terör örgütlerinde şiddet amacı duyurmak için bir araçtır sadece. Bu noktada artık PKK’nın eylemlerini sürdürmemesi gerekiyor. Çünkü bunlar devam ettikçe olay hiçbir zaman bir Kürt sorunu aşamasına gelmeyecek, basit bir terör eylemi veya kampanyası olarak algılanacak. Bu nedenle ben önümüzdeki dönemde eylemlerin giderek azalacağını hatta PKK’nın silahlı kanadının tasfiye edileceğine inanıyorum. Bu süreçte PKK’nın siyasi düşüncesinin politik alanda daha fazla büyüyüp zemin kazanacağını düşünüyorum.

PKK amacına ulaştı mı sizce?

Türkiye’nin kendi iç sorunu olan Kürt sorunu, ki ben böyle bir sorun olmamasında rağmen böyle adlandırılıyor bunu sağlayan da PKK’dır, artık bu noktadan çıkıp uluslar arası bir sorun haline gelmiştir. Bu açıdan bakarsanız PKK’nın amacına ulaştığını söyleyebilirsiniz. 25 sene önce sadece terörden bahseden Türkiye bugün çözülmesi gereken bir Kürt sorunundan bahsediyorsa PKK’nın amacına ulaştığını kabul etmemiz gerekiyor. Bugün Türkiye’de kendi bayrağına sahip özerk bölgelerden söz edebiliyorsak, bu bölgelerin kendi doğal kaynaklarından pay alıp almamasını tartışıyorsak bunun üzerinde düşünmeliyiz.

Bahsettiğiniz tasfiye süreci nedeniyle mi, Meclis’teki DTP’li vekiller dışlanırken diğer bölge milletvekillerinin yıldızı parlıyor?

Kesinlikle doğru. PKK’nın son dönemde eylemlerinin artmasının Türkiye’nin içsel dinamikleriyle ilişkisi var. Son genel seçimlerde AKP’nin bölgede aldığı oy sayısı DTP’den daha fazla. Bugün AKP’de temsil edilen Kürt kökenli milletvekillerinin sayısı, DTP’nin meclise getirdiğinden çok daha fazla. Sayın Başbakan bu rakamın 75 olduğunu söylemişti.

Buradan şöyle bir sonuca varabiliyoruz: Türkiye’de aidiyetlerini Kürt olarak niteleyenlerin büyük bir çoğunluğu DTP’nin ayrılıkçı ve şiddete yatkın politikalarına destek vermekten ziyade bunun yasal bir zeminde, siyasi etik ve gerçeklere uygun olarak çözümlenmesinden yana bir tavır koydu. Bu süreçte PKK ve DTP giderek marjinal hale geldikleri için hırçınlıklarını yenemez bir konuma sürüklendiler.

Bunun etkileri ne olabilir?

Ben şu anda Türkiye’de özellikle bazı dış ülkelerin de yönlendirme ve çabalarıyla bir Kürt-İslam sentezinin gündeme getirilmek istendiğini ve böyle bir sentezin yaşama geçirildiğinin de işaretlerini görüyorum. Bana göre bu gelecek açısından son derece tehlikeli. Yazılı basının bir bölümünde bunun altyapısını oluşturmaya yönelik köşe yazılarına rastlamak mümkün. Bu yazılara baktığımızda etnik ayrılıkların, Müslümanlık gibi bir üst yapı altında bir araya getirilebileceğine ilişkin yaklaşımı görüyoruz. Toplumları temel taşı olan din ve etnisiteyi aynı çatı altında bir araya getirdiğiniz zaman bunun daha değişik ayrışmalara ya da model değişikliğine neden olabileceğini de dikkatlerden uzak tutmamak gerekir.

Bu projenin işleyip işlemeyeceğini nasıl anlayabiliriz?

Bu projenin işleyip işlemeyeceğini de yerel seçimlerde göreceğiz. Ben önümüzdeki seçimlerde DTP’nin elindeki belediyelerin yarısını kaybedeceğini düşünüyorum. Bunlar AKP tarafından kazanılacak. DTP bu nedenle giderek marjinalleşecek. Bunun farkında olan partinin kapatılmasını tetikleyecek bir süreci hızlandıracağını düşünüyorum.

Türkiye’nin Güneydoğusunda etnik aidiyet çok önemlidir. Ama orada bundan da önemli bir şey daha vardır İslam’a olan aidiyet. Danimarka ile yaşanan karikatür krizi sonrası yapılan gösterileri hatırlayın. O dönemdeki en gösterişlisi 80 bir kişinin katılımıyla Diyarbakır’da yapılmıştı. Bunun bölge insanının yönelimleri açısından çok ciddi bir gösterge olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Din kolaylıkla radikalize olabilecek bir motivasyonu sağlar. Etnik aidiyette benzer bir özelliğe sahiptir. Siz bu iki etmeni aynı çatı altına soktuğunuz zaman bu defa birleşen bu iki etmen altında bir araya geldiği çatıyı teslim alır. Yani bununla oynayanlar, bir süre sonra oynadıkları oyunun bir parçası haline gelebilirler. Oyunun sahibi de el değiştirir.



Ercan Çitlioğlu Kimdir?

Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı olan Çitlioğlu, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü’nün yanı sıra Harp Akademileri Stratejik Araştırma Merkezi ve Milli Güvenlik Akademisi’nde planlı seminerler veriyor. TSK Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi’nde uzmanlık görevini sürdürmekte. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bir NATO kuruluşu olan Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nin Akademik Kurul Üyesi.




Hiç yorum yok: