11 Nisan 2008 Cuma

Gündemi doğru okumak…

İçinden geçtiğimiz süreci doğru okuyabilmenin önemli bir şartı da kendimizi bilgi kirliliğinden mümkün olduğunca korumak. Bilgi kirliliği teknik anlamda, bir konudaki normalden çok sayıda bilginin birbiriyle çelişiyor olması olarak özetlenebilir. Bu durum insanın karar verme sürecini oldukça yavaşlatırken, problem çözme yeteneği de azalır. Bu da insanın düşünmez hale gelmesine neden olur.

Güçlü Özgan


Bilgi kirliliği, dezenformasyon, psikolojik harekat… Her nedense içinden geçtiğimiz süreçte yaşananlar, Türkiye’nin alışılmamış gündemi bu kavramları sık sık akla getiriyor. Kendimizi komplo teorilerinden ne kadar da uzak tutmak istesek de, şartlar bizleri henüz sonu bilinmeyen senaryoların içerisine çekiyor. Özellikle gazete sayfalarına yansıyan-yansıtılan haber-yorumlar kafaları oldukça karıştırıyor. Bu dönem eksikliğini en çok hissettiğimiz şey doğruluğuna koşulsuz inandığımız haberler. Gözümüzü, kulağımızı ve aklımızı nereye çevirsek, görmemiz, duymamız ve düşünmemiz gerekenler empoze edilmek isteniyor adeta.

Gelişen iletişim teknolojisi, sonsuz-sınırsız bilgiyi aklımıza döküyor. Hangi bilginin, nereden geldiğinin, ne için verildiğinin, doğru olup olmadığının sağlamasını yapabilmemizin ise mevcut şartlarda imkanı yok. Bize doğru haber vermesini beklediğimiz medya araçlarının birbirlerine yönelttikleri suçlamalar da kafaları iyice karıştırıyor. Bu bilgi karmaşasının üstesinden gelmenin bir yolu yok mu? Önümüze konan bilgilerin kaotik rüzgarına kapılmamak ilk şart. Eğer iddia edildiği gibi bir çarpıtma varsa, bunun neden yapıldığını bilmek, en azından bunu tahmin etmek de işimizi kolaylaştıracak bir detay. Eğer birileri bunu bilinçli yapıyorsa, kamplaşmayı körüklüyor, kurumları zedeliyor, cumhuriyetin altına dinamit yerleştiriyorsa her sabah gazete sayfalarına, her saat başı televizyon haberlerine yansıyan bilgileri birey olarak iyi ve doğru okumamız şart. Bunun içinse, kitle iletiştim araçlarının toplumların eğilim ve tercihlerini nasıl etkileyebildiğinin de farkına varmak gerek elbette. Ve istendiği taktirde, bu araçların belli bir amaca yönelik olarak yönlendirilebileceğinin…

Bu noktada karşımıza bilgi kirliliği, dezenformasyon, psikolojik harekat gibi kavramlar çıkıyor. Gündemin değişkenliği içinde, hemen her gün siyasal ve toplumsal dengeleri etkileyecek yeni haberlerin patladığı bu süreçte elbette tartışılmaz doğrulara ulaşabilmemizin imkanı yok bu sayfalarda. Ama şunu yapabiliriz… Oyunun kurallarını, daha önce nasıl ne nerelerde sergilendiğini hatırlayarak, bugünün senaryolarını daha anlar noktaya gelebiliriz. Bu da bir tür kitle iletişim araçlarını kullanma kılavuzu olarak elinizin altında durur.

Psikolojik harekat yöntemiyle büyük halk yığınlarını etkilemekte kullanılan en büyük ikna tekniği "kabullendirilmiş genellemeler". Buna göre yönlendirilmek istenen insanların dünyayı kendilerine sunulan kalıplara göre görmesi ve buna göre hareket etmesi sağlanıyor.

Psikolojik harekat, propaganda ve ajitasyon yöntemlerini kullanarak, şiddetin varlığından çok, onun meydana getirdiği korku psikozuyla zihinlerde, davranışlarda, duygularda etki yaparak hedef kitle veya birey üzerinde arzuların yapılmasına yönelik uygulanan bilimsel ve teknik faaliyetlerin desteklediği çalışmalar olarak tanımlanabilir..İlk defa 1951 yılında Webster sözlüğünde “İkinci Dünya Savaşı’nda yürütülen Alman faaliyetleri” olarak tanımlanıyor. Burada kastedilen faaliyetin detaylarına bir göz atalım…

…1935`in ortalarından itibaren Almanya ciddi bir sosyalist devrimle yüz yüze gelmişti. Bir yanda Naziler, diğer yanda Sosyalistler… Hitler, Nazi SS komutanları toplantısında Himler`in ortaya attığı öneriyi hemen kabul etti. Alman Parlamento Binası yakılacak ve bunu komünistlerin yapacağı söylenecek, bunun sonunda bir sürek avı başlatılarak tüm solcular kurşuna dizilecektir. Yangını Naziler çıkarır, Hitler yangının yanında "ulusumuza uzanan hain eller kırılacaktır" der. On binlerce solcu, aydın, sanatçı kurşuna dizilir. Ve en önemlisi daha 2. Dünya Savaşı başlamamıştır. Alman sermayedarlarının Hitler`i neden bu derece hararetle destekledikleri sorusu da yanıtını bulmuştur. Üstelik 2. Dünya Savaşı da zaten hayali bir şekilde Polonya`nın, Almanya işgali ile başlamıştır…

Daha sonraki yıllarda uzmanlar tarafından hassasiyetle durulması gereken bir çalışma olarak karşımıza çıkan psikolojik harekat, aslında insanlığın var oluşundan beri değişen zaman, mekan ve olaya göre uygulandığı bilinmekte. Psikolojik harekatın uygulayıcı ile hedef aldığı kitle arasındaki ilişkilerin boyutu açısından değerlendirildiğinde üç alanda faaliyet gösterdiği ortaya çıkmaktadır: Tarafsız çalışmalar, düşmanca tavır, dost gruplara yönelik psikolojik harekat faaliyetleri…

TÜRKİYE’NİN EKSİKLİĞİ

Olaylar Türkiye perspektifinden değerlendirildiğinde de ilginç detaylarla karşılaşıyoruz. Bakın Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen (Cumhuriyet Strateji Dergisi - 7 Ağustos 2007) kaleme aldığı bir makalesinde, ABD Psikolojik Harekat Stratejisi’ne dikkat çekerek, burada kendi çıkarlarını halkla ilişkiler yönüyle korumanın yöntemlerini ve araçlarını sıralandığını belirtiyor. “ABD psikolojik harekat stratejisinin en ilginç bölümünü ise stratejik hedef kitleyi açıklayan kısım oluşturuyor. Stratejide, ‘kilit etkileyicilerin’ düşünceleri ile toplumda dalgalanmalar yaratabilen kişiler olduğu belirtiliyor ve bu kapsamda etki altına alınacak kişiler içinde din adamları, eğitimciler, gazeteciler, kadın liderler, işadamı ve işçi liderleri, politika liderleri, bilim adamları ve askerler sayılıyor.”

Eslen, makalesinde ABD Psikolojik Harekat Stratejisi’nin detaylarını anlattıktan sonra, “ABD'nin stratejisi bu konuda Türkiye'de ne gibi çalışmalar yapıldığı” sorusunun akla geldiğini belirtiyor. Bundan sonra da şu dikkat çekici soruları sıralıyor:
* Türkiye'nin psikolojik harekat (halkla ilişkiler ve stratejik iletişim) politikası (policy) var mı?
* Türkiye'nin bu politikaya uygun olarak geliştirilmiş "psikolojik harekat stratejisi'' var mı ve uygulanıyor mu?
* Türkiye'nin ulusal çıkarlarını ve bu kapsamda "kilit etkileyicilerini'' ve "hassas nüfusunu'' da dış etkilemelere karşı koruyan "psikolojik harekata karşı koyma'' stratejisi var mı, varsa uygulanıyor mu?
* Türkiye'de psikolojik harekat ve psikolojik harekata karşı koyma stratejilerini geliştirmede ve uygulamada eşgüdümü sağlayacak bir birim var mı, varsa çalışıyor mu?
* Türkiye'de dış güçlerin etki altına girmiş olan bu amaçla çalışan "kilit etkileyiciler'' biliniyor ve takip ediliyor mu?
* Türkiye'de bölücülüğe karşı uygulanması gereken devlet stratejisini destekleyen "bölücülüğe karşı psikolojik harekat stratejisi var mı, varsa uygulanıyor mu?” BİLGİ KİRLİLİĞİ

İçinden geçtiğimiz süreci doğru okuyabilmenin bir başka şartı da kendimizi bilgi kirliliğinden mümkün olduğunca korumak. Bilgi kirliliği teknik anlamda, bir konudaki normalden çok sayıda bilginin birbiriyle çelişiyor olması olarak özetlenebilir. Bu durum insanın karar verme sürecini oldukça yavaşlatırken, problem çözme yeteneği de azalır. Bu da insanın düşünmez hale gelmesine neden olur. Şimdi son dönemde yaşadığınız bilgi bombardımanını düşünerek bundan önceki satırları yeniden okuyun…
Bilgi kirliliği somut bir durum olmadığından onu temizleyecek bir madde de yoktur. Bilgi kirliliği ilgili konuda birbiriyle çelişen bilgilerin azaltılmasıyla ancak giderilebilir.
Sonuç olarak, insan olmanın önemli bir özelliği olan düşünme özelliği kullanılmazsa, bilgi kirliliği oluşacaktır. Bu da zamanla insanın düşünme yetisini kaybetmesi demektir. Düşünmeyi sağlamak ve ilerletmek için daha fazla düşünmeliyiz.

Şunu da unutmamak gerekli: televizyonların, gazetelerin yazdıklarını okurken eğer bir mantık süzgecinden geçirebilirsek, kendi perspektifimizi yaratabilirsek, o zaman kimse beynimizi kirletemez ve perspektifimizi etkileyemez.

Hiç yorum yok: